5 Temmuz 2013 Cuma
Buldan Burada
18 Nisan 2013 Perşembe
Yaşamın Diğer Yanı
Beklemediğim zamanda gelen misafirim. Yüreğime hoşgeldin. Gülümsememin tek sebebisin gizleyemediğm herkesten. Uzaklara dalar gözlerim. Orda bir tek sen varsın. Şimdiye dek hiçbir şey yaşamamışım meğer. Seni görene dek kuru bir dal parçasından farkım yokmuş. Senle yaşadığımı anlıyorum zamanla. Hayatın bu kadar güzel taraflarını görmek için seni beklemişim yılladır. Söyleyemediğim tüm o sözleri sana adıyorum. Tüm dengemi alt üst ediyorsun. Ama hiç şikayetçi değilim nedense. Halimden gayet memnunum. Onca zaman sabrettim sana rastlayana dek. Hep bir umut taşırdım ceplerimde. Yolda yürürken gökyüzüne seni sorardım. Adresin belli artık. Sesini duyarken varlığın ılık bir meltem gibi gönlüme esiyor bugünlerde. Aşktan bahsederken seni anlatmak yetiyor. Utangaçlığımın , çekingenliğimin ve konuşacak kelime bulamamamın sebebi sensin. En güzel hislerimi sana besliyorum. Sayfalar dolusu seni anlatmak yerine seni yaşamak için can atıyorum. Aşk en çok sana yakışıyor sevgili. Sevdikçe hayat daha bir manalı hale geliyor, yaşadıkça da özgürlük senin baş harfine daha çok yakışıyor.Dedim ya zaman yüzüme gülümsedi sonunda. Ve ben şimdilerde içimdeki seni başka türlü yaşıyorum. Hayaller hiç bu kadar gerçeğe yakın olmamıştı.
Sanırım yaşadığımı fark etmenin diğer yanı içimdeki bu çocuksu kıpırtı.
13 Mart 2013 Çarşamba
Kitapların ”Dili”nden Şairin ”Yüreği”nden
Yüreğimi sevgiye ve aşkı kapattığımı anladım. Kendimle nasıl savaştığımı ve kendime ne kadar kızdığımı fark ettim. Etrafıma devamlı olumsuz sinyaller gönderdiğimi ve bunun da bana geri dönüşünün bana nasıl zarar verdiğini gördüm. Şu birkaç gün içinde yaşadıklarım hayallerime ulaştığımın göstergesi. Kendimi nasıl da sıkmışım, kelimeler boğazımda düğümlenmiş sıra sıra dökülmeyi bekleyip duruyormuş. Yaşadıklarımı anlayacak bir yürekle karşılaşana dek fark edemedim aslında hepsinin küçük bir dev yığınından ibaret olduğunu.
Rahatlamanın kendini özgürce ifade etmekten geçtiğini bilir misiniz? Ağızdan dökülecek kelimeleri hiç sansürlemeden olduğu gibi akışına bırakmak. Beden dilini mimiklerle bütünleştirdikten sonra olanca yükten kurtularak dayanılmaz bir hafifliğe erişmenin verdiği hazzı yaşamak. Bazı insanların geçmişte ortak acılara göğüs gerdiğini gördükten sonra hayatın hiç de o kadar zor olmadığını fark etmek. Yaşanılan her şeyi zamanı geldiğinde tozlu raflara kaldırmak ”Eski” kelimesini kullanırken ki anlam derinliğini yeniden keşfe çıkmak. Heyecanın olması gerektiğini yaşamak sonra geri kalanını idareli kullanmak. Sakin olmak herşeyden önemlisi. Sakinliği sessizliğin gölgesine düşmeden temkinle adımlamak. Cesaretle aptallığın eşdeğer yanlarını ortaya koyarak mantığın izinden yürümek. Aklın duygunun efendisi olduğunu öğrenmek. Daha nice fikre ev sahibi olan değerli insan. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.
Birçok insana gönül evini açan bir mekan. İçtenliğin ve insanlığın buluştuğu bir atmosfer durağı ” Sosyal Kitabevi”. Her çeşit dünyayı içinde barındıran bir mekan. İçeri adım atar atmaz samimi bir tebessümle karşılaşmaya hazır olun. Doyumsuz sohbete merhaba diyecek zamanınız olur umarım. Yolunuz Kadıköy’e düşerse Akmar Pasajı’ndaki Sosyal Kitabevi’ne bir uğrayın derim.
Kim bilebilir belki kaybettiğiniz diğer yanınızı buluverirsiniz kitapların büyülü dünyasında.
23 Şubat 2013 Cumartesi
‘İyiyim’ demeye dilim varmıyor…
Yılların yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Hala ilk günkü gülümsemesi yüzündeki masumiyetiydi. ‘ Nasılsınz?’ dedim. Birden o ihtiyar gözleri duygulandı. ‘İyiyim, sağolun siz nasılsınız’ dedi. İçim burkuldu bir an. ‘Ben de iyiyim’ diyerek teşekkür ettim. Zaman nasıl da bizi sürüklüyordu beraberinde. Hayatın acımasız tutsaklarıydık belki de hızla akıp giden bu nehirde. Gözler ah o gözler yok mu, nasıl da herşeyi apaçık gösterir.Ele veririz kendimizi, sakladığımız ihanetleri, acıları, geçmişin en acımasız izlerini belli ederiz. Halbuki herşey ne kadar da basitti.Tek kelimeyle ‘hayat’ adı üstündeydi. Ne bir adım atmaya cesaret ederdik ne de düşünmeye vakit ayırabilirdik. Kalabalıklar arasında yalnızları oynadık gölgemizin eşliğinde. Mutluluk pozları verdik etrafımıza. Suskunluğumuza yenik düştük. Hepimiz müşteriydik belki de.Kimimiz alıcı, kimimiz satıcı. Bize biçilen görev neyse ona göre şekilleniyoruz. Ruhumuz teslim olmazken nasıl da savaştık kendimizle? Sendeleye sendeleye öğrendik acılara gülümsemeyi. Tıpkı o amcanın dediği gibi: ‘Dün sakalımı kesmeyi unuttum, ondandır yorgunluğum’.
Yorgunluğun izlerini silmeye çalıştıkça iyice tükeniyoruz ömrümüzün baharında..
13 Şubat 2013 Çarşamba
Siz hiç olmayan bir sevgiliyi beklediniz mi?
Ve takvim yaprakları 14 Şubat’ı gösteriyordu. Bir an duraksadım. Bir yıl ne kadar çabuk geçmişti. Daha geçen yıl yalnızlar rıhtımından el sallamıştım bu yıla. Bu yılda kaldığımız yerden devam edeceğiz anlaşılan. Günler ayları, yıllar mevsimleri kovaladı ardı sıra. Zaman akıp giderken her yeni güne umut ektik ömrümüzce.Şimdiye bakıyoruz zaman yine 14 Şubat’a merhaba diyor. Hayat bize oyun mu oynuyor yoksa dalga geçer gibi yüzümüze mi sırıtıyor anlamadım gitti. Kimileri yalnız kimileri ise sevgilisiyle birlikte bu özel günü geçirecek. Bazılarınız ise ’14 Şubat’ta ne!’. Bize her gün sevgililer günü deyip geçiştirecek. Herkes biliyor gönülden sevene her gün bayram. Her gün aynı heyecan. Ama hislerde büyük bir boşluk oluşuyor bunun yanında. Doyumsuz olmamız. Sevgiyi tatmin olarak görüyoruz. Aşkı ise bir heves. Ufak bir kıpırdanmaya binlerce anlam sığdırmak istiyoruz. Egomuz nasıl da tavan yapıyor böyle zamanlarda. Duygularımızı ikiye ayırıyoruz. Erkeksi ve dişi hisler şeklinde. Kimlik veriyoruz her birine. Suni maskeler takarak yüzümüze sıradanlaşıyoruz paranın sihirli değneğiyle. Tüm kadınlar bir gün dahi olsa Sindrella, erkekler ise beyaz atlı prens olmak için yarışıyor. O gün kazanan ya da kaybeden yok. Nasıl olsa büyük gün. Herkes eşit şekilde hakkına düşeni alıyor görünürde. Tek gecelik birliktelikler, ertesi sabah iki yabancının bakışları arasındaki suskunluğa teslim oluyor. Satın alınan hediyeler 24 sa geçtikten sonra yerini gelecek tartışmaya bırakıyor.
Tüketiliyoruz, tükeniyoruz günden güne. Yitiriyoruz masumiyetimizi, çocuksu sevinçlerimizi. Herkes seyirci olmakla övünüyor kendisiyle.
Kolumuza iş olsun diye birilerini bulup,takıp dolaşıyoruz orda burda. Sırf yalnız kalmamak için başkalarının hislerini kullanıp, hiç olmamış gibi karşımızdakilere umut veriyoruz. İşimize gelmezse de yarı yolda bırakıyoruz. Keyfimizin esiri olmuşuz, farkında değiliz.
Şimde gelin düşünelim. Tüm bu yaşadıklarımız aşkı, sevgiyi, fedakarlığı, anlayışı, insanlığı, yüreğimizdeki güzellikleri barındırıyor mu? Gerçekten sevgiyi arıyorsak kendimizi ne kadar tanıyoruz? Ne istediğimizi biliyor muyuz hayattan? Bu soruların cevabını bilmeden işe koyuluyoruz ve hatayı daha en başından yapıyoruz. Sonra da pişmanlıklar alıp başını gidiyor.
Tüm bunlara rağmen yüreğinde sevgiyi taşıyan, onu sevdikleriyle paylaşan, insanlığın bütün güzelliklerine sahip, aşkı ömürlük olan herkesin sevgililer gününü kutluyorum.
Yalnızlar ise olmayan bir sevgiliyi beklemeye devam. Umulmadık bir anda karşımıza çıkarsa diye:)
8 Şubat 2013 Cuma
Haykırış
Boğuluyorum yalnızlığımdan. Karanlık her yer. Hiç bir ses yok etrafta. Kim kapattı ışıkları böyle ansızın? Adım atacak cesareti kendimde bulamıyorum. Bir el olsa beni kurtaracak, bir ses bölse suskunluğumu kulağıma haykırarak Yaşadığımı hatırlatsa, havanın kokusunu çeksem içime, birlikte gökyüzünü seyretsek. Bulutların arasından güneş ‘merhaba’ dese ikimize. Tek ihtiyacım olan sadece huzur. Tek başına olacak gibi değil biliyorum. Gittikçe büyüyor yığınla yorgunluğum. Ah bu korkularım yok mu, beni mahvedecek bu genç yaşımda. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir boşuna dememişler galiba. Etrafımda normal bir kişi görsem o da yok. Herkes anlık yaşıyor şimdilerde. Günler geçiyor, zaman hızla akıp gidiyor. Ama o hep tanıdık yalnızlığımız olduğu yerde duruyor. Bir şeyleri değiştirmek için çabalamaya çalışıyorum. Her başarısızlığa uğradığımda yaşadığım hayal kırıklıkları sığmıyor ruhuma. Yazarken rahatlıyorum bir nevi. Ama hevesimi kıranlar da oldu son zamanlarda.
Bu kadar sorgulayarak yaşarken hayatı sorgulamadan yaşamak nasıl bir histir acaba?
25 Ocak 2013 Cuma
Senden Habersizken
bana özlemini hatırlatma bir kere de
düşünmeyeyim seni bensiz
nerde olduğunu tahmin etmeyeyim
kimlerle yürüdüğünü bilmeyeyim
bana nerdesin dediğinde
burdayım demek çok isterim
ama bu kez sen yoksun ortalıkta
şimdi ben ne edeyim?
seni tanımadan önce
kendime yeni gelmiştim
öyle bir geldin ki
sana merhaba bile diyemedim
hayat bana oyun oynuyor sanırım
bugünlerde zaman karşımda duruyor
yalnızlığıma tam alışmışken
nedir bu olan biten?
senden habersizken
olmayan varlığın mı beni deli eden?
23 Ocak 2013 Çarşamba
Yaşayan Komutanıma
Dev bir çınar ağacı vardır gölgesinde güvenle uyuduğunuz. Saatlerce uzaktan gelişine vurulduğunuz. Kollarına aldı mı sizi onun kızı olamaktan gurur duyarsınız. Hatırlarım da her hastalanışımda beni sırtında doktora taşıyan, başımda bekleyen, türlü türlü huysuzluklarımla baş eden, bir dediğimi eksik etmeyen, bazen burnumun dikine gitsem de yine de hep arkamda olan, tezimdeki en büyük destekcim ve baş yardımcım, maneviyatımın temeli. Kelimelerle anlatılamıyor ne yazık ki. Onu yaşamak lazım. Onun kızı olmaktan gurur duymak bir ayrıcalık. Arada sırada öfkelense de kızsa da 'babişko' dememe ne yapayım elimde değil.
Mutluluk nedir diye sorsalar şu anda 'babam' derim. O benim babam, babaların en tatlısı, en güçlüsü ve en ''muzaffer'' olanı. Daha önce tecrübe etmediğim bir yazı oldu bu. Kimileriniz okuduğunuzda garipseyeceksiniz ama emin olun ki bunu yaşamak gerekir. Aile denen o mukaddes bağın paha biçilemez bir değeri olduğunu asla unutmayın derim. Kiminiz daha küçük yaşlarda çınarınızı kaybettiniz. Allah rahmet eylesin diyorum böylelerine.
Bir yerde okumuştum. Demiş ki yazar : 'Savaşın ortasında komutansız kalmak gibiydi babamın eksikliği'. Hayatta olan komutanlara Allah uzun ömür versin sevdikleriyle. İyi ki doğdun 'Babişkom''
16 Ocak 2013 Çarşamba
Mayın Tarlasında 7/24
Oyunu kuralına göre mi oynuyoruz yoksa göz göre göre kendimizi ele mi veriyoruz? Bu soruyu sormamın sebebi, iş yerinde her gün karşılaştığımız sorunların kökeninde yatan problem. Türlü türlü oyun stratejilerinin yapıldığı, bizim bazen bir türlü anlayamadığımız durumlar etrafımızda dolanıp gidiyor. Hiç de yabancı gelmiyor değil mi şöyle bir bakıldığında? Canla başla çalışırken birden hevesimizi kırar birileri. Sonra da açıklama olarak ” yanlış anlamayın ama” diye başlayan cümlelerle karşılaşırız. Birilerinin açığımızı yakalamaya çalıştığı bellidir de bunu bariz gözümüze sokmaya bayılırlar. Hiçbir şey olmamış gibi işlerine devam ederken bizi öylece kendimizle başbaşa bırakırlar. Bizim iyiliğimizi düşündüklerinden olsa gerek vicdanları rahattır. Onlara sorsanız doğru bir davranışta bulunmuşlardır. Haklıdırlar netice de. Dürüsttürler sonuçta bize kendilerine olmadıkları kadar!!!
Komik durum değil mi? Herkes birilerinin işine burnunu sokar. Olumsuz durum aradıkça içlerindeki fesatlık da boy gösterir. İşini iyi yapmak marifet değildir, dedikodu yapmak daha mühimdir. Ortada ne varsa tüm kirli çamaşırları etrafa dökmek gerekir. Bayanlar çekememezlik tripleriyle senaristliğe soyunurken erkekler de karizmaları çizilmesin diye kiminin cebi daha şişkin savaşına girişirler. Ya arada kalan kısım nereye dahildir? İnsanca mı davranmalı yoksa topluluğa uyup sürü psikolojisinden mi gitmek gerekir? Tek başına muhalefet olmak güç meziyettir bana sorarsanız. Elinizdeki tek silah sağlam duran karakterinizdir. Yoksa birileri gölgenizi takip ederek sizi oyuna dahil etmeye teşebbüs edebilir.
Benden söylemesi, gözünüzü dört açın.
Yazan : Seda Keskin
9 Ocak 2013 Çarşamba
Yıl ile Biten İlk Yarı
Başta Fatih Terim olmak üzere teknik heyet ve tüm oyuncular vede bütün taraftar ligin ilk yarısı boyunca kenetlenmiş bir vaziyette mücadele edince, liderlik tahtını başka bir takıma bırakmadılar.
Kadrosunda bence sadece sol bek eksiği bulunan Galatasaray şampiyonluğun en büyük adaylarından.
Gelelim ligin ikinci sırasına.
İkinci sıraya baktığımızda kara kartalı yani Beşiktaş'ı görüyoruz.
Lige Samet Aybaba ile başlayan kartal sallantılı bir dönemden geçiyordu. Fakat kadrosunda bulunan genç yeteneklerin enerjisi ile hırs birleşince çoğu spor yazarı için süpriz olan ligin ikinciliğine oturdular.
Üçüncü sırada ise Şifo Mehmetli Antalyaspor.
Özellikle son 6 haftadaki yüksek performansları ile 1 3 de yer almayı başaran Antalyaspor ligin geri kalanı için de Antalyaspor taraftarlarına yeşil ışık yakıyor.
Ligin 4. sırasındaki Fenerbahçe.
Bu sezon dahil geçtiğimiz birkaç sezon boyunca Fenerbahçe'de işler hem yönetim hem de oyuncular açısından pek yolunda gitmiyor.
Sahaya inip anons yapan bir başkan, sürekli istifa veren bir teknik direktör ve son 8 senede istatistikleri alt üst eden Alex'in gidişi...
Sanırım söyleyecek başka bir şey yok.
Lig'in beşinci sırasında istikrarsız bir ekip Eskişehirspor var.
Özellikle evinde kolay kolay maç vermeyen bu ekip ligin ikinci yarısında evinde birçok takıma zor anlar yaşatacağının sinyallerini ilk yarıda fazlası ile verdi.
Bursaspor ve Trabzonspor eski mücadelelerini gösteremeyince ligin 6 ve 7. sırasında kaldılar.
Ligin son 3 sırasında ise yeterli kadro derinliği ve kazanma hırsına sahip olamayan Elazığspor, Mersin İdman Yurdu ve Akhisar Belediye yer aldı.
İnsancığız
Belkilerle yaşayıp, keşkelerle ölen bir ırkız biz. Can vereceğimiz zaman yaklaştıkça, yaşamın anlamını anlarız ve bu anlamı iki metrelik tahta parçasına sığdırmaya çalışırız. Her çamura bulaşıp, başkalarının çamurlarına laf atarız. Acı diye bir kavram oluşturup, bilinçaltımızda yer edindiririz. Bir melodi tutturup, kendi kendimize ederiz. Kavramları karıştırıp bir güzel çorba yapar sonra başka beyinlere yediririz. Namusu iki bacak arasında arayıp, bulamayınca kendi namusumuzu unuturuz. Yanlış yapar, başkalarında kusur ararız.
Neşeli ve mutluyu hep karıştırırız. Her neşeliyi mutlu sanarız. Başkalarının gülmesini haz edemez, kendimiz kahkahalar atarız. Bir de seviye türküsü tutturur, boş yere yükselmeye çalışırız. Madeni şeylere tapar, mutlu olamayız. Başkalarının mutluluğunu çalar, üstüne konar, bir de güzel yeriz. Aşık olup ağlar, yine kendi kendimize ederiz. Sevgisiz yaşayamaz, sevenleri de hep çat diye bırakırız.
Biz böyle bir ırkız işte. İnsan deriz kendimize. Farklı hayatlarda kendimizi kaybeder, bir de üstüne yetmezmiş gibi; yer, içer, sıçarız. Kendimizi dedikoducu, başarılı, zeki, ahmak diye kategorize ederiz. “Fark” sözcüğünü de bizler yaratmışız işte, sahip çıkarız. Olmadık yerde düşünür, olması gereken yerde beyni terk ederiz. Üstün zannederiz kendimizi fakat hep zevklerimiz için yaşarız.
Kimseye saygı duymaz, sonra saygı bekleriz. Hep, her bir işe çomak sokarız. Sonra, zeytinyağının suyun üstüne çıkması gibi yüz üstüne çıkarız. Şehirlere tapar, kendi soyumuzdan nefret ederiz. Sorun yaratır, bunları bir de güzel kafaya takarız. Sebepsiz yere kendi kendimizi kırarız. Ama kapılarımızı dışarıya kapatamayız. Zaten buna izin de vermezler, fırsat kalmaz. O kapıyı kırmanın yolunu zorla da olsa bulurlar.
Anlam yüklemeye çalışırız her şeye, sebepsiz. Büyük konuşur, büyük toslarız. Asla dediğimiz her şeyi yaparız, vesselam. Kurallar yaratır, hiç de uymayız. Yine kendi kendimize eder, kendi kendimizi yeriz. Hızlı değer verip, şapa otururuz. Değer görmeyi de hak etmeyiz zaten ya, neyse. Birbirimizi de hiç anlamayız. Kaç insan, o kadar kafa vardır yani anlayacağın. Ağzımızda torba gibi olmadığından büzemeyiz, konuşur konuşur dururuz. Dolu konuşan bir kaç insanı da “Çok konuşuyor!” der sustururuz. Kendimizi üstün görme çabaları bunlar işte.
Endişelere kapılır özümüzü unuturuz.
Velhasıl; geç kala kala ölürüz. Öldükten sonrasına da Tanrı bilir…
8 Ocak 2013 Salı
Boğazın Beyaz İncisi
Karla buluştu bugün yeditepeli aziz İstanbul. Beyaz gelinliğini giydi sonunda. Hafiften birazcık da şımardı . Hakkıdır ne de olsa. Boğazdaki renk cümbüşü görülmeye değerdi. İnsanlığın doğaya teslimiyetini izledik. Kimisi evinden, kimisi iş yerinden bu doğa harikasını seyretme şansı buldu. Yurdun dört bir yanı karlar altında. Kış yüzünü gösterdi ve ''Merhaba Dostlarım'' dedi.
Çoğumuzu çocukluğumuza döndüren bir sevinçtir ''kartopu'' savaşı. Kardeşliği, dostluğu, sevgiyi, paylaşmayı, beraberliği çağrıştıran bir coşkudur. Aşkın en masum halidir belki de gökyüzünden düşen her bir kar tanesi. Nasıl da birbirlerine çarpmadan uyumlu bir şekilde hareket edip dururlar. Sessiz dokunuşlarıyla ısıtırlar yüreklerimizi. Yalnızlık son bulur bir müddet. Yorgun kalplerin kurtarıcısı, yitik duyguların habercisidir. Huzuru da getirir beraberinde. Kim kayıtsız kalabilir bu eşsiz beyaz gizeme? Aşkın yeniden doğuşudur donuk yüreklerde. Boğulmadan usulca sokulur hayatımıza. Şimdi evlerinde olan tüm sevenlere gelsin.
Gönlünüze yağan her bir kar tanesi aşkın ve hayatın tüm güzelliğini ruhunuzda hissettirsin.
Sevgiyle kalın.
Seda Keskin
7 Ocak 2013 Pazartesi
Umuda Yolculuk
boşluğumun diğer adı
sol yanım
seslenemediğim çaresizliğim
nedenini bilemediklerim
aynı şeyleri defalarca yinelediklerim
ne istiyorum acaba
dokunmadan
görmeden
işitmeden
koklamadan
aşk mı yaşanır
neyi çözmek istiyorum
hayatımın evrelerinde
bahar geldi
ve ben her gün
canlanıp
o günün akşamında soluyorum
hayatımın en güzel zamanlarını
neden kırgınlıklar
kalp kırıklarına bırakıyor
neden neden neden
her defasında
yaptığım aynı hatalar yüzünden
olmadığım bir karaktere
kendimi korumak için sığınıyorum
geçmişe saplanıp kalmış değilim
ama korkularım var
bu korkular gittikçe büyüyor
bedenim ruhuma direniyor
tutkularımı dizginleyemiyorum
bazen bazen'ler ardı sıra birikiyor
ceplerimden dolup taşıyorlar
kaçıyorum aşkın adından
gölgesine bile sığınmak
endişelendiriyor beni
yapamam diyorum
ben aşkı kendim gibi yaşayabilirim
ellerimin değdiği yere kadar
adımlayabildiğimce
taşıyabilir yüreğim o duygu selini
boğulmaktan korkuyorum
anlıyor musunuz
hayal kırıklığıyla sonlanmasını istemiyorum
yalanlar artık inandırıcı gelmiyor
gülücükler yeniden başlıyor
kadehlerde meyler içiliyor
ve boğazdan gemiler yeniden kalkıyor
kimi kendini kaybedip yaşıyor
kimisi umuduyla yola koyuluyor
ben masumiyetimi kaybetmemek üzere
başlamak istiyorum
o gün o miniğin elindeki
nergisler gibi parıldamak
gülümsememle dünyayı aydınlatmak
yüreğimle hayatı delicesine sevmek
sevilmek istiyorum
aşkın masumiyetini bende biliyorum
onu yaşamak
sarılmak
doyasıya bağrıma basmak
için can atıyorum
hissizleştiğimi kendime kabul ettirmeyi beceremedim
yapamadım
şimdi burdan itiraf ediyorum
sizler beni
duygusuz sanıyorsunuz ama
aşık olmak isteğimi görmemek için
o kadar körsünüz ki
gerçekleri olanca çıplaklığıyla
sizlere sunduğumdan
benden kaçıyorsunuz
kaçın, gidin yine gidin
hep gidin....
şimdi aşkın en masum halini yaşama zamanı
yer ve zamanı belli değil
kimse bilmiyor
merakla beklemeye koyuldum
kendime verdiğim sözü tutuyorum
ümitsizliğe değil
umuda yelken açıyorum..
Seda Keskin
boşluğumun diğer adı
sol yanım
seslenemediğim çaresizliğim
nedenini bilemediklerim
aynı şeyleri defalarca yinelediklerim
ne istiyorum acaba
dokunmadan
görmeden
işitmeden
koklamadan
aşk mı yaşanır
neyi çözmek istiyorum
hayatımın evrelerinde
bahar geldi
ve ben her gün
canlanıp
o günün akşamında soluyorum
hayatımın en güzel zamanlarını
neden kırgınlıklar
kalp kırıklarına bırakıyor
neden neden neden
her defasında
yaptığım aynı hatalar yüzünden
olmadığım bir karaktere
kendimi korumak için sığınıyorum
geçmişe saplanıp kalmış değilim
ama korkularım var
bu korkular gittikçe büyüyor
bedenim ruhuma direniyor
tutkularımı dizginleyemiyorum
bazen bazen'ler ardı sıra birikiyor
ceplerimden dolup taşıyorlar
kaçıyorum aşkın adından
gölgesine bile sığınmak
endişelendiriyor beni
yapamam diyorum
ben aşkı kendim gibi yaşayabilirim
ellerimin değdiği yere kadar
adımlayabildiğimce
taşıyabilir yüreğim o duygu selini
boğulmaktan korkuyorum
anlıyor musunuz
hayal kırıklığıyla sonlanmasını istemiyorum
yalanlar artık inandırıcı gelmiyor
gülücükler yeniden başlıyor
kadehlerde meyler içiliyor
ve boğazdan gemiler yeniden kalkıyor
kimi kendini kaybedip yaşıyor
kimisi umuduyla yola koyuluyor
ben masumiyetimi kaybetmemek üzere
başlamak istiyorum
o gün o miniğin elindeki
nergisler gibi parıldamak
gülümsememle dünyayı aydınlatmak
yüreğimle hayatı delicesine sevmek
sevilmek istiyorum
aşkın masumiyetini bende biliyorum
onu yaşamak
sarılmak
doyasıya bağrıma basmak
için can atıyorum
hissizleştiğimi kendime kabul ettirmeyi beceremedim
yapamadım
şimdi burdan itiraf ediyorum
sizler beni
duygusuz sanıyorsunuz ama
aşık olmak isteğimi görmemek için
o kadar körsünüz ki
gerçekleri olanca çıplaklığıyla
sizlere sunduğumdan
benden kaçıyorsunuz
kaçın, gidin yine gidin
hep gidin....
şimdi aşkın en masum halini yaşama zamanı
yer ve zamanı belli değil
kimse bilmiyor
merakla beklemeye koyuldum
kendime verdiğim sözü tutuyorum
ümitsizliğe değil
umuda yelken açıyorum..
Seda Keskin
Seda Keskin
Kaydol:
Yorumlar (Atom)








