4 Ağustos 2016 Perşembe

Fırtınam, Felaketim, Hasretim….

Fırtınadan sonra gelen dinginlik içindeyim. Bazı kelimeler anlamlarını yitirmiş gibi zihnimde duruyor. Nereye kaybolduklarının hiçbir önemi yok artık. Umursanmamanın, vazgeçilmişliğin, olağan akışına bırakmanın başlangıç evrelerini tamamlamak üzereyim. Akan gözyaşına bedel hiçbir şey yok. Düşünme! diyor aslında herkes. Beni düşünme. Kendini düşün dercesine haykırıyor suskunlukları. Muhtaç olma, birilerine ihtiyacın olduğu hissi vermemek gerekiyor. İnsanlara onlara ihtiyacınız olduğu izlenimini verdiğinizde ya şımarıyorlar, ya kendilerini bir şey sanıyorlar ya da egoları tavan yapıyor. İyilik, yardımseverlik, sevecenlik ve temiz niyet kavramları görünmez mi oluyor yoksa bana mı öyle geliyor?
Camımın önüne konan güvercini fark etmemle birlikte hayatın bambaşka tarafını keşfediyorum. An’a odaklanmayı. Kimseyi düşünmemeyi ve sadece yaşamın o eşsiz tadıyla gülümsemenin keyfini çıkarıyorum. Perde kalkıyor gözlerimin önünden. Birden milyonlarca kuşun birbirlerinden habersiz uçsuz bucaksız gökyüzüne süzüldüklerini hatırlıyorum. Özgürlüğe kanat çırpıyorlar. Gittikleri yerlerin hiçbir önemi yok. Sadece gökyüzüne doğru süzülüşleri var.
Sevmeyi öğrenmek ve öğrendiğini uygulayabilmek ne güzel bir meziyet. Hele ki fikrinize bir insanı alabilmek…
İyiliğin halen yaşadığına inanmak istiyorum. Bedenimin yorulmasına evet ama ruhuma kirli enerjilerin dokunmasına hayır. Çalışarak kazandığınız parayı hak etmek için elinizden geleni yapanlardansanız hoş geldiniz dünyama. Bizler çalıştığımız için çalışmayanların kuyruklarına basmış oluyoruz. Onlar huzurumuzu, enerjimizi, moralimizi bozmak için mesai yapıyorlar. Ne ironik değil mi?
Alın terine, emeğe, iyiliğe ve insanlığa saygı duyanlara selam olsun.
Ben soracak olursanız yine bir meşguliyetle beraber olacağım.
Sizin de bir şeylerle uğraşı içinde olacağınızı ümit ediyorum.
Fırtınadan sonraki sessizlikte huzuru yakalayabilmeniz dileğiyle….


5 Temmuz 2013 Cuma

Buldan Burada

12(BÜYÜK)Başlığı okuyup aklında hiçbir şey canlanmayan arkadaşlar için şöyle açıklayayım. Buldan, Denizli şehrine bağlı bir Dokuma ilçesidir. Hatta  dokuma sevdalıları olarak, Dokumanın Başkenti olarak ta adlandırılmaktadır. Biz ise bu başkente erişimi kolaylaştırmak adına bir proje geliştirdik. Ve neredeyse hepsi %100 doğal ve el ürünü olan bu parçaları sizinle internette buluşturmaya karar verdik. Nasıl mı? Buldan Burada projesi bir online alışveriş projesidir. Bu proje kapsamında bulabileceğiniz her ürünü en uygun fiyata bulup en güvenli yoldan satın alma fırsatına sahip olursunuz. En büyük iddiamız ise satış sonrası desteğimiz. Bizim için sipariş süreciniz ne kadar önemli ise sipariş sonrası süreçte bir o kadar önemli. Yani aldığınız bir ürün siz memnun olmadan bizim için satılmış sayılmaz. Onun dışında Buldan Burada, ev tekstili kapsamında; Banyo, Yatak Odası, Salon, Mutfak ve Bebek Odası olmak üzere 5 kategoride ürünlerini sizlere gururla sunmaktadır. Bu kategoriler altında ulaşabileceğiniz ürünler ise; Nevresim Takımları, Pikeler, Uyku Setleri, Bornozlar, Havlular, Ayak Havluları, Paspaslar, Fiskoslar, Masa Örtüleri, Şömenler, Koltuk Örtüsü Takımları, Peşkirler, Peştemaller, Battaniyeler, Yorganlar... Ayrıca bu ürünlerin haricinde Giyim ürünleri de yer almaktadır. Bu ürünler ise tamamen Buldan ilçesinde üretilip, ulaşmanız gerçekten zor olan ürünlerdir.   Alışveriş için TIKLAYINIZ!  

18 Nisan 2013 Perşembe

Yaşamın Diğer Yanı

Beklemediğim zamanda gelen misafirim. Yüreğime hoşgeldin. Gülümsememin tek sebebisin gizleyemediğm herkesten. Uzaklara dalar gözlerim. Orda bir tek sen varsın. Şimdiye dek hiçbir şey yaşamamışım meğer. Seni görene dek kuru bir dal parçasından farkım yokmuş. Senle yaşadığımı anlıyorum zamanla. Hayatın bu kadar güzel taraflarını görmek için seni beklemişim yılladır. Söyleyemediğim tüm o sözleri sana adıyorum. Tüm dengemi alt üst ediyorsun. Ama hiç şikayetçi değilim nedense. Halimden gayet memnunum. Onca zaman sabrettim sana rastlayana dek. Hep bir umut taşırdım ceplerimde. Yolda yürürken gökyüzüne seni sorardım. Adresin belli artık. Sesini duyarken varlığın ılık bir meltem gibi gönlüme esiyor bugünlerde. Aşktan bahsederken seni anlatmak yetiyor. Utangaçlığımın , çekingenliğimin ve konuşacak kelime bulamamamın sebebi sensin. En güzel hislerimi sana besliyorum. Sayfalar dolusu seni anlatmak yerine seni yaşamak için can atıyorum. Aşk en çok sana yakışıyor sevgili. Sevdikçe hayat daha bir manalı hale geliyor, yaşadıkça da özgürlük senin baş harfine daha çok yakışıyor.Dedim ya zaman yüzüme gülümsedi sonunda. Ve ben şimdilerde içimdeki seni başka türlü yaşıyorum. Hayaller hiç bu kadar gerçeğe yakın olmamıştı. 
Sanırım yaşadığımı fark etmenin diğer yanı içimdeki   bu çocuksu kıpırtı.

13 Mart 2013 Çarşamba

Kitapların ”Dili”nden Şairin ”Yüreği”nden


Yüreğimi sevgiye ve aşkı kapattığımı anladım. Kendimle nasıl savaştığımı ve kendime ne kadar kızdığımı fark ettim. Etrafıma devamlı olumsuz sinyaller gönderdiğimi ve bunun da bana geri dönüşünün bana nasıl zarar verdiğini gördüm. Şu birkaç gün  içinde yaşadıklarım hayallerime ulaştığımın göstergesi. Kendimi nasıl da sıkmışım, kelimeler boğazımda düğümlenmiş sıra sıra dökülmeyi bekleyip duruyormuş. Yaşadıklarımı anlayacak bir yürekle karşılaşana dek fark edemedim aslında hepsinin küçük bir dev yığınından ibaret olduğunu.

Rahatlamanın kendini özgürce ifade etmekten geçtiğini bilir misiniz? Ağızdan dökülecek kelimeleri hiç sansürlemeden olduğu gibi akışına bırakmak. Beden dilini mimiklerle bütünleştirdikten sonra olanca yükten kurtularak dayanılmaz bir hafifliğe erişmenin verdiği hazzı yaşamak. Bazı insanların geçmişte ortak acılara göğüs gerdiğini gördükten sonra hayatın hiç de o kadar zor olmadığını fark etmek. Yaşanılan her şeyi zamanı geldiğinde tozlu raflara kaldırmak ”Eski” kelimesini kullanırken ki anlam derinliğini yeniden keşfe çıkmak. Heyecanın olması gerektiğini yaşamak sonra geri kalanını idareli kullanmak. Sakin olmak herşeyden önemlisi. Sakinliği sessizliğin gölgesine düşmeden temkinle adımlamak. Cesaretle aptallığın eşdeğer yanlarını ortaya koyarak mantığın izinden yürümek. Aklın duygunun efendisi olduğunu öğrenmek. Daha nice fikre ev sahibi olan değerli insan. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.
Birçok insana gönül evini açan bir mekan. İçtenliğin ve insanlığın buluştuğu bir atmosfer durağı ” Sosyal Kitabevi”. Her çeşit dünyayı içinde barındıran bir mekan. İçeri adım atar atmaz samimi bir tebessümle karşılaşmaya hazır olun. Doyumsuz sohbete merhaba diyecek zamanınız olur umarım. Yolunuz Kadıköy’e düşerse Akmar Pasajı’ndaki Sosyal Kitabevi’ne bir uğrayın derim.
Kim bilebilir belki kaybettiğiniz diğer yanınızı buluverirsiniz kitapların büyülü dünyasında. 

23 Şubat 2013 Cumartesi

‘İyiyim’ demeye dilim varmıyor…



Yılların yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Hala ilk günkü gülümsemesi yüzündeki masumiyetiydi. ‘ Nasılsınz?’ dedim. Birden o ihtiyar gözleri duygulandı. ‘İyiyim, sağolun siz nasılsınız’ dedi. İçim burkuldu bir an. ‘Ben de iyiyim’ diyerek teşekkür ettim. Zaman nasıl da bizi sürüklüyordu beraberinde. Hayatın acımasız tutsaklarıydık belki de hızla akıp giden bu nehirde. Gözler ah o gözler yok mu, nasıl da herşeyi apaçık gösterir.Ele veririz kendimizi, sakladığımız ihanetleri, acıları, geçmişin en acımasız izlerini belli ederiz. Halbuki herşey ne kadar da basitti.Tek kelimeyle ‘hayat’ adı üstündeydi. Ne bir adım atmaya cesaret ederdik ne de düşünmeye vakit ayırabilirdik. Kalabalıklar arasında yalnızları oynadık gölgemizin eşliğinde. Mutluluk pozları verdik etrafımıza. Suskunluğumuza yenik düştük. Hepimiz müşteriydik belki de.Kimimiz alıcı, kimimiz satıcı. Bize biçilen görev neyse ona göre şekilleniyoruz. Ruhumuz teslim olmazken nasıl da savaştık kendimizle? Sendeleye sendeleye öğrendik acılara gülümsemeyi. Tıpkı o amcanın dediği gibi: ‘Dün sakalımı kesmeyi unuttum, ondandır yorgunluğum’.
Yorgunluğun izlerini silmeye çalıştıkça iyice tükeniyoruz ömrümüzün baharında..

13 Şubat 2013 Çarşamba

Siz hiç olmayan bir sevgiliyi beklediniz mi?


Ve takvim yaprakları 14 Şubat’ı gösteriyordu. Bir an duraksadım. Bir yıl ne kadar çabuk geçmişti. Daha geçen yıl yalnızlar rıhtımından el sallamıştım bu yıla. Bu yılda  kaldığımız yerden devam edeceğiz anlaşılan. Günler ayları, yıllar mevsimleri kovaladı ardı sıra. Zaman akıp giderken her yeni güne  umut ektik ömrümüzce.Şimdiye bakıyoruz zaman yine 14 Şubat’a merhaba diyor. Hayat bize oyun mu oynuyor yoksa dalga geçer gibi yüzümüze mi sırıtıyor anlamadım gitti. Kimileri yalnız kimileri ise sevgilisiyle birlikte bu özel günü geçirecek. Bazılarınız ise ’14 Şubat’ta ne!’. Bize her gün sevgililer günü deyip geçiştirecek. Herkes biliyor gönülden sevene her gün bayram. Her gün aynı heyecan. Ama hislerde büyük bir boşluk oluşuyor bunun yanında. Doyumsuz olmamız. Sevgiyi tatmin olarak görüyoruz. Aşkı ise bir heves. Ufak bir kıpırdanmaya binlerce anlam sığdırmak istiyoruz. Egomuz nasıl da tavan yapıyor böyle zamanlarda. Duygularımızı ikiye ayırıyoruz. Erkeksi ve dişi hisler şeklinde. Kimlik veriyoruz her birine. Suni maskeler takarak yüzümüze sıradanlaşıyoruz paranın sihirli değneğiyle. Tüm kadınlar bir gün dahi olsa Sindrella, erkekler ise beyaz atlı prens olmak için yarışıyor. O gün kazanan ya da kaybeden yok. Nasıl olsa büyük gün. Herkes eşit şekilde hakkına düşeni alıyor görünürde. Tek gecelik birliktelikler, ertesi sabah iki yabancının bakışları arasındaki suskunluğa teslim oluyor. Satın alınan hediyeler 24 sa geçtikten sonra yerini gelecek tartışmaya bırakıyor.
Tüketiliyoruz, tükeniyoruz günden güne. Yitiriyoruz masumiyetimizi, çocuksu sevinçlerimizi. Herkes seyirci olmakla övünüyor kendisiyle.
Kolumuza iş olsun diye birilerini bulup,takıp dolaşıyoruz orda burda. Sırf yalnız kalmamak için başkalarının hislerini kullanıp, hiç  olmamış gibi karşımızdakilere umut veriyoruz. İşimize gelmezse  de yarı yolda bırakıyoruz. Keyfimizin esiri olmuşuz, farkında değiliz.
Şimde gelin düşünelim. Tüm bu yaşadıklarımız aşkı, sevgiyi, fedakarlığı, anlayışı, insanlığı, yüreğimizdeki güzellikleri barındırıyor mu? Gerçekten sevgiyi arıyorsak kendimizi ne kadar tanıyoruz? Ne istediğimizi biliyor muyuz hayattan? Bu soruların cevabını bilmeden işe koyuluyoruz ve hatayı daha  en başından yapıyoruz. Sonra da pişmanlıklar alıp başını gidiyor.
Tüm bunlara rağmen yüreğinde sevgiyi taşıyan, onu sevdikleriyle paylaşan, insanlığın bütün güzelliklerine sahip, aşkı ömürlük olan herkesin sevgililer gününü kutluyorum.
Yalnızlar ise olmayan bir sevgiliyi beklemeye devam. Umulmadık bir anda karşımıza çıkarsa diye:)

8 Şubat 2013 Cuma

Haykırış


Boğuluyorum yalnızlığımdan. Karanlık her yer. Hiç bir ses yok etrafta. Kim kapattı ışıkları böyle ansızın? Adım atacak cesareti kendimde bulamıyorum. Bir el olsa beni kurtaracak, bir ses bölse suskunluğumu kulağıma haykırarak Yaşadığımı hatırlatsa, havanın kokusunu çeksem içime, birlikte gökyüzünü seyretsek. Bulutların arasından güneş ‘merhaba’ dese ikimize. Tek ihtiyacım olan sadece huzur. Tek başına olacak gibi değil biliyorum. Gittikçe büyüyor yığınla yorgunluğum. Ah bu korkularım yok mu, beni mahvedecek bu genç yaşımda. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir boşuna dememişler galiba. Etrafımda normal bir kişi görsem o da yok. Herkes anlık yaşıyor şimdilerde. Günler geçiyor, zaman hızla akıp gidiyor. Ama o hep tanıdık yalnızlığımız olduğu yerde duruyor. Bir şeyleri değiştirmek için çabalamaya çalışıyorum. Her başarısızlığa uğradığımda yaşadığım hayal kırıklıkları sığmıyor ruhuma. Yazarken rahatlıyorum bir nevi. Ama hevesimi kıranlar da oldu son zamanlarda.
Bu kadar sorgulayarak yaşarken hayatı sorgulamadan yaşamak nasıl bir histir acaba?